Ne oluyorsa ya birbirimizi hiç tanımadığımızdan ya da çok tanıdığımızdan oluyor.
Bilmem kaç yıl önce oturduğumuz bankta oturdum yine. Geldiğinde, seni beklerken yazı yazıyor olduğumu görünce, aynı şaşkınlık, aynı kanıksamışlıkla, ne yazıyorsun? diyeceksin. Formalite icabı.
Dönemsel olarak bana ait olan şeylerin bana ait olup olmadığını sorguluyorum.
Herkes istemediği en az bir şeyi yaparak bir yerlere geliyor, diye düşünüyorum.
İstanbul’un daha önce hiç gitmediğim yerlerine gidince kendimin daha önce bakmadığım taraflarına bakıyormuş gibi hissediyorum. Orada olduğunu bildiğim ama yine de yeni gördüğüm bir yere gelmişim gibi. Yadırgayış, şaşırış, tekinsizlik, heyecan. Ha 4 Levent metrosunun Eminevler çıkışından çıkmışım, ha kendime dönüp baktığımda mevzuya yeni bir soluk getirebilmişim. Levent diye bir yer olduğunu biliyorum ama neredeyse hiç gitmediğim bir yer olduğunu da biliyorum. Levent İstanbul’da. Ben İstanbul’da yaşıyorum.
Başka bir gerçeklik hayal edebiliyorum. Nefes alırcasına hata yapıyorum. İnsanlığın birbirine arz ettiği tehlikeyi kendimden biliyorum.
Her köşeyi aydınlatma isteğim, şiirdendir diyorum. Yoksa mevzunun samimiyet olmadığını şimdiye anladık. Olamayacağını belki de. Gecenin ikisinde birbirini tanımadan aynı yerde hunharca danseden insanları düşünüyorum. Onların sorularının benimkilerden daha az olabileceği ihtimalini düşünüyorum.
Hiç tanımadığım insanlarla gecenin ikisinde dans edebilmek için daha az soru sormaya başladım. Onlar da olayın samimiyet olmadığını çoktan anlamışlar gibi anladım.
Aldanmayacağım derken aldatmakla, aldatmayacağım derken aldanmakla meşguluz. Bir yerlerin dışına doğru hareket etmek için daha da içerilere giriyoruz. Eksilme negatif bir eylem olduğundan, gerekli eksilme için başka yerleri çoğaltmamız gerektiğini bilmeliyiz, bilmiyoruz. HaYaT tEzAtLaRla DoLu demek yerine bunları söylemekle yetiniyorum.
Siz hiç kendinizi affetme izni alarak ayrıldınız mı?
Kitap yazmıştım. Yakında çıkıyor. Haberdar edeceğim.
Share this post